3 Nisan 2012 Salı

Kelebekler Vadisi



Kelebekler vadisi
Kelebekler Vadisi

Fethiye ilçesi, Ölüdeniz beldesi sınırları içinde, iki dağın arasında saklı kalmış bir doğa harikası.

Tekne servislerini kullanacaksınız. Yol yok. Kişisel eksozlarınız ile vadiye ulaşamazsınız. Onlar bir süre daha şehre ait kalsınlar.

Akşam saat 5 ‘e kadar Ölüdeniz’e döndünüz döndünüz… O saatten itibaren doğa ile gizli bir anlaşma imzalamış oluyorsunuz.

Küçük barakalarda yada çadırlarda kalabilirsiniz. Şansınız var ise uzandığınızda ayaklarınızın ucundan denizin eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz.

İpucu… Denize en yakın çadır… Tabi çok uzun süre kalmayacak ve gece dalga seslerinden uyuyabilecekseniz.

Elektrik jeneratörler vasıtası ile üretiliyor.

Yediğin yemeğin tabağını bırakmak şartı ile açık büfeden yararlanabilirsiniz. Sabah kahvaltısında yanan kömür ateşinde, ekmekleri ısıtmak ve tereyağına sürmek ayrı bir zevk…

Para birimi…Vadiye ulaştığınızda tüm harcamalarınızı kelebek paralar ile yapıyorsunuz. Kelebek para ile vadide güzel bir fotoğraf çektirin ve parayı yanınızda şehre getirin. Çalışma bilgisayarının masaüstünde en uygun yerde, Kelebekler vadisi klasörü oluşturun ve resmi kopyalayın. Motivasyona cidden ihtiyacınız olacak.

Doğanın içinde ki yazlık sinema keyfine katılın. Bir minder ve bir sevgili… Keyifli seyirler.

Gece 12 den sonra vadide kalanlarla iyice kaynaşma vakti geldi. Dağın kenarında denizden 15-20 metre yükseklikte ki barın etrafında toplanın… İçecek bir şeyler alın. Çalan ritimlere eşlik edin.

Avusturalya, Almanya, Polanya, Rusya… Vadiyi, dünya vatandaşları istila etmişler. İngilizce bilmek şartı ile hoş sohbetler yapabilirsiniz.

Adaya o gün ulaşmış, ürkek ve yeni yetme bayan grubu takılıyor gözüme. Tavırlarından anlıyorum ki bizden birileri… Çıtır kompleksi teşhisini koyuyorum onlara.

Vadi gezildi. Arkadaşlıklar kuruldu. Gece epeyce ilerledi. Vadiye ulaşan dalgalar ve sesleri oldukça yükseldi.

Şimdi…

Sahilde ki tahta bank… İlk gördüğümde, bir fotoğraf karesi ile mükemmel uyumu dikkatimi çekmişti. Denizin 2 metre kıyısında tahta bir bank ve önünde küçük bir kaya parçası… Vadinin doğası içinde ki küçük ve güzel detaylardan biri daha diye düşünmüştüm. Aslında çok daha fazlasıymış.

Saat gece yarısını geçti. Dalga sesleri tamamen vadiye hakim.

Bir kol mesafesi uzağımdan, gürültülü bir şekilde dalgalar geçiyor. Bacak bacak üstüne attım ve keyifliyim. Gecenin karanlığında, tam istediğim türden bir keyif bu… Bankın önünde ki küçük kaya parçası dalgaları engelliyor. Teşeşkürler...

Geçen zamanı, hayatımı sorgulamak ve gerçek sevgileri anlam için güzel bir yer.

Gürültülü, tempolu, yapay ilişkiler ile ışıklı binaların, üst üste yaşamların içinde üreyemiyoruz. Hayatlarımıza, bulunduğu kabın şeklini kolayca alan, yoğunluğu sıfır olan insanları dâhil ediyoruz . Suni tohum ve gübrelerle dev bir orman yaratmaya çalışıyoruz. Ağaçlar büyüyor ama meyve vermiyor. Kuşlar var ama cıvıltıları yok. Kaygılarımız var… Çok derin kaygılar…Her istediğimizi elde etmek değil. Tüm sıkıntılarımızın temelinde, anlamsız bir var oluş olmama isteğimiz yatıyor.

Karışık düşünceler ile saatler geçti…

Çadırım beni bekler... Gecenin bir vakti, kumsalda uyuyan insanların üzerine basmamak için dikkat ediyoruz.

Uyandığımda, ayak başparmağımın ucundan denizin maviliğine bakarak, ufuk çizgisini hedef almak istiyorum.

Antalya Zamanı


ANTALYA'NIN TARİHÇESİ
Antalya adını kurucusu, Bergama Kralı II. Attalos'dan alır. Attalos'a atfen Attalia adını alan kente Türkler önce Adalya daha sonra da Antalya adını verirler.
Yapılan arkeolojik kazılarla Antalya ve bölgesinde günümüzde 50 bin yıl önce insanların yaşadığı kanıtlanmıştır. Antalya'nın 27 km. kuzeybatısında, Yağcılar sınırları içindeki Karain Mağarasında bulunan kalıntılar Paleolitik, Mezolitik, Neolitik ve bronz çağlarına aittir.
M.Ö. 2000 yılından bu yana bölge, sırası ile Hitit, Pamphylia, Lykia, Kilikya gibi kent devletleri, Pers, İskender, Antigonos, Ptolemais, Selevko, Bergama Krallığı egemenliklerini tanımıştır. M.S. 7. yüzyıldan sonra bölge Selçuklular ile Bizanslılar arasında sık sık el değiştirmiş, 1207 yılında Selçukluların eline geçmiştir. Bunu Tekelioğulları, Osmanlılar, Karamanoğulları, sonra tekrar, Osmanlı egemenlikleri izlemiştir.
Antalya, antik bölgelerden Kilikya'nın batı kesimini, Pamfilya'nın güneydoğu ucunu ve doğu Likya'yı içine almaktadır. Antalya Türkiye'de bugüne kadar bilinen en eski yerleşmelerin bulunduğu en önde gelen illerimizden biridir.
Antalya'nın bilinen öyküsü Karain'le başlar. Antalya'ya 20 km. uzaklıkta ve Torosların Akdeniz'e bakan yamaçlarında yer alan mağara, 1946 yılından beri sürmekte olan araştırma ve kazılar, özellikle de 1990 yılından bu yana Prof. Dr. Işın Yalçınkaya'nın yaptığı kazılar sonrasında Antalya ilinde Paleolitik yerleşmenin varlığını ortaya çıkartmış ve bölgenin tarihini İ.Ö. 220 bin yılına kadar indirmiştir.
Bölgenin en önemli Prehistorik buluntularını içeren Karain mağarası Paleolitik ve Neolitik, Beldibi mağarası da Mezolitik çağdan veriler sunarken, Bademağacı Höyüğü'nde son kazılarda Cilalı taş çağı yerleşimlerine ve buluntuları ve yanısıra insanın yerleşik hayata geçişinin ilk izlerine rastlanır, bunlara Karataş, Semahöyük'te yapılan kazılarla elde edilen Erken Tunç Çağı bulguları da eklenince, bölgede Paleolitik çağdan zamanımıza kadar kesintisiz bir uygarlığın varlığı belirlenir.antalya otelleri
Antalya Bölgesi'nin erken tarihi, son buluntulardan önce karanlıktı. Hititlerin çivi yazılı belgelerinde, adı geçen Ahhiyava ve Arzava ülkelerinin Pamfilya olduğu bilim çevrelerinde artık daha yüksek sesle ileri sürülmektedir. Son araştırmalar ve buluntuların yorumlanmasıyla karanlık diye bilinen bu dönem de aydınlanmaya başlamıştır.
Konya'nın Yalburt'unda bir Hitit Hieroglafinde Patara'nın "Pataf" biçiminde geçmesi bu aydınlanmayı güçlendiren buluntulardır. Anlaşılıyor ki; Hititler, "Lukka Ülkesi" diye adlandırdıkları Akdeniz sahiline kadar uzanmıştır.
İ.Ö.14. ve 13. yüzyıllar, Miken kolonistlerinin en faal oldukları dönemlerdir. Anadolu'nün batı ve güney bölgelerinde bazı yerleşmeler olduğu halde, Antalya' da henüz Miken kalıntılarına rastlanmamıştır.
Hitit İmparatorluğunun yıkılmasının sebebi olan Deniz kavimleri göçü sırasında bir kısım Akalıların bu bölgeye göç ettiklerinden Grek efsanelerinde söz edilir. Truva savaşlarından sonra bazı Aka boyları, Amphilokhos, Kalkhas ve Mopsos'un idaresinde Pamfilya'ya geldikleri; Perge, Silyon, Aspendos ve Selge'yi kurdukları söylenmekle birlikte son bilimsel veriler bu kentleri yörenin yerli halkının kurduğunu göstermektedir. Perge'nin Parha, Aspendos'un Estvedüs, Selge'nin Estlegiis, Silyon'un Selyuüs adlarından da bellidir bu.
Antalya sınırları içinde yerleşen Likyalı'ların kökenleri tartışılmakla birlikte, Hitit ve Mısır kaynaklarında (İ.Ö. 2000) Lukki veya Lukka adlı bir kavimden bahsedilmektedir. Bu kavim, kendilerini "Termili" olarak adlandıran Akdeniz kıyılarımızdaki güçlü komşuları Luvilere akrabalıkları ile bilinen Likya ulusundan başkası değildir.


ANTALYA HAKKINDA
Antalya sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde "Türk Rivierası" adını almıştır. Deniz, güneş, tarih ve doğanın sihirli bir uyum içinde bütünleştiği Antalya, Akdeniz'in en güzel ve temiz kıyılarına sahiptir. 630 km. uzunluğundaki Antalya kıyıları boyunca, antik kentler, antik limanlar, anıt mezarlar, dantel gibi koylar, kumsallar, yemyeşil ormanlar ve akarsular yer alır.
Palmiyelerle sıralanmış bulvarları, uluslararası ödül sahibi marinası, geleneksel mimarisi ile şirin bir köşe oluşturan Kaleiçi ve modern mekanları ile Türkiye'nin en önemli Turizm Merkezi olan Antalya, Aspendos Opera ve Bale Festivali, Uluslararası Plaj Voleybolu, Triathlon, Golf Müsabakaları, Okçuluk, Tenis, Kayak yarışmaları vb. etkinliklere, 1995 yılında açılan Antalya Kültür Merkezi ile de plastik sanatlar, müzik, tiyatro, sergi gibi birçok kültürel ve sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.


İLÇELER:
Antalya ilinin ilçeleri; Akseki, Alanya, Elmalı, Finike, Gazipaşa, Gündoğmuş, İbradı, Kale, Kaş, Kemer, Korkuteli, Kumluca, Manavgat ve Serik'tir.
Akseki: Alanya'dan sonra Antalya ilinin en eski ilçesi olan Akseki Torosların yapısına uygun engebeli ve dağlık bir görünüme sahiptir.
Antalya ili ve çevresinde son yıllarda görülen turizm alanındaki gelişmelere paralel olarak, Akseki ilçesinde turizm faaliyetleri gelişmektedir. Avcıların ve turistlerin uğrak yeri olan Akseki, "KARDELEN ÇİÇEĞİ' nin ana yurdudur. Kış aylarında Kardelen Çiçeğini görmek için yerli ve yabancı turistler ilçeyi ziyaret eder.Giden Gelmez Dağları, dağ keçisi koruma ve av sahası avcıların ücretli olarak devamlı avlanacağı yer olup, Sinan hoca ve Gümüşdamla köylerinde kurulan alabalık üretme tesisleri avcıların ve turistlerin uğrak yerleri arasındadır.
Göktepe Yaylası, Çimi Yaylası, Irmak Vadisi son aylarda keşfedilen 340 metre derinliğindeki Bucakalan Mağarası, ilçe merkezindeki Ulu Camii ve Medresesi görülmeye değer diğer eserlerdir.
Elmalı: Likya bölgesi içerisinde yer alan Elmalı'nın kesin kuruluş tarihi bilinmemektedir. Doğuda Semahöyük yakınlarında Karataş'ta, batıda Beyler Köyü yakınındaki Beyler köyünde yapılan kazılar bölgenin bronz çağından bu yana iskan edildiğini göstermektedir.
Höyükler: Şehre bağlı köylerde üç höyük bulunmaktadır. Bunlardan ilki şehrin batısındaki Müğren Köyü'ndeki höyüktür. Arkeolojik yüzey araştırmaları burada çeşitli uygarlıklara ait izler olduğunu göstermektedir. Yine batıda Semahöyük Köyü'nde bulunan ikinci höyüğün üstünde Osmanlı ve Türk mezarlığı bulunduğu için bugüne kadar araştırma yapılmamıştır. Üçüncü ve en büyük höyük ise şehrin güneyinde, Elmalı - Kaş yolu üzerinde, Beyler Köyündeki Beyler Höyüğüdür. Bu höyükte yapılan kazılarda, bronz çağından bu yana devamlı bir yerleşimin izleri görülmektedir. Kazılarda çıkarılan arkeolojik buluntular Antalya Müzesi'nde sergilenmektedir.
Tümülüsler: Şehrin doğusunda, Elmalı'ya 6 km. uzaklıktaki Bayındır Köyü yakınlarındadır. Yan yana duran birkaç tümülüsten birinde yapılan kazılarda M.Ö. 7. yy.a ait buluntulara rastlanmıştır. Antalya Müzesi'nin özel bir bölümünde sergilenen bu buluntular bölgenin bu dönemdeki yaşamından kesitler vermektedir.
Anıt Mezarlar Bilinen iki anıt mezar vardır. Bunlardan ilki Karaburun diğeri ise Kızılbel'dedir. Antalya - Elmalı yolu üzerindeki Karaburun Kral mezarı odasının duvarları av ve savaş sahnelerinden oluşan fresklerle süslüdür. Kızılbel mezar anıtı ise şehrin batısında Elmalı - Yuvayol yolu üzerindedir. Kalker bloklardan oluşmuş bir odadan ibarettir.
Define: 1984 yılında Antalya - Elmalı yol çizgisinin hemen kuzeyinde, Kral Mezarı ile Gökpınar Köyü arasında bulunmuştur. 190 adet gümüş antik sikkeden oluşan bu define antika kaçakçıları tarafından Amerika'ya kaçırılmıştır. Halen özel bir kişinin malı olarak Boston Museum Fine Arts'da bulunmaktadır. Yeryüzünün en kıymetli antik sikkesi olarak nitelenen Atina Decadrachmeleri (14 adet, her biri 600.000$) bu büyük define yer almaktadır.
Camiler: İlçede yer alan Selçuklu Camii, Kütük Camii, Sinan-ı Ümmi Camii, Ömer Paşa Camii ve Külliyesi kentin görülmeye değer eserleridir.
Korkuteli: Antalya'ya 67 km. uzaklıktadır. Korkuteli'nin 3 km batısında, bugün yalnız kapısı ayakta kalan Alaaddin Camii ve yine aynı yörede, 1319'da Hamidoğulları'ndan El Emin Sinaeddin tarafından yaptırılan ve aynı adla anılan Selçuklu Medresesi görülebilir.
Gündoğmuş: Antalya'ya 182 km. mesafedeki Gündoğmuş ilçesinde pek çok antik kent kalıntısı bulunmaktadır. Güzel Bağ Bucağı'nın kuzeyinde 7 km. mesafede ve halen kazı yapılmamış olan Ayasofya Şehri, Gündoğmuş şehir merkezinin güney-batısında ve şehre 7 km. mesafede Sumene mevkisinde, Asar Harabeleri, Senir Köyü' nün doğusunda 2 km. mesafedeki Kese Mevkiindeki harabeler, Gündoğmuş Şehir merkezinin güney-batısında ve şehre 11 km. mesafedeki Gedfi Harabeleri önemli antik kent kalıntılarıdır.
İlçe merkezindeki Cem Paşa Camii, Gündoğmuş/Pembelik Köyü arasında ilçe merkezinin doğusundaki, 15 km. mesafedeki Sinek Dağı'nın tepesindeki harabeler, Alanya/Konya Kervanyolu, Gündoğmuş/ Antalya karayolu üzerinde Taşağır mevkisinde Kazayir Şehri Harabeleri diğer görülebilecek eserlerdir.
Gazipaşa: Antalya'ya 180 km. mesafedeki Gazipaşa, 10 km. uzunluğundaki kumsalı, orman kaplı alanları, turkuaz mavisi koyları, doğal güzellikleriyle şirin bir ilçedir. İskele, Koru ve Kahyalar plajlarının bulunduğu kumsallar, Caretta Caretta kaplumbağalarının önemli bir üreme merkezidir. Bugüne kadar bakir kalmış Gazipaşa, konaklama, dinlenme tesisleri, tarih ve doğa güzellikleri, yapımı süren havaalanı ve yat limanı ile gözde bir turizm merkezi olma yolunda ilerlemektedir.
Antik Kentler
Antiocheia Adcragum: Gazipaşa ilçesinin doğusunda, 18 km. uzaklıktaki Güney Köy sınırları içerisindedir. Kentin adı Kommagene Kralı 4. Antiochus'dan gelmektedir. Kalesi, sütunlu cadde, agora, hamam, zafer takı, kilise, kentin nekropol alanı kalıntıları bulunmaktadır. Kentin nekropolünde bölgeye özgü beşik tonozlu, ön avlulu anıtsal mezarlar oldukça iyi korunmuştur.
Adanda-Lamos: Antik kent, Gazipaşa ilçesinin 15 km. kuzeydoğusundadır. Bugünkü Adanda köyünün 2 km. kuzeyinde, yüksek ve sarp bir dağın zirvesinde kurulmuştur. Kent surlarla çevrilidir. Kentin giriş kapısının güneyinde, büyük bir kule bulunmaktadır. Kentin diğer kalıntıları arasında doğal kayaya oyulmuş çeşme ve iki adet tapınağı sayabilir. Bu kentin nekropolünde de blok taşların oyulması ile yapılmış yekpare lahitler önemli kalıntılar arasındadır. Kalıntılar, dağlık Klikya bölgesinin kültürünü ve sanatını en iyi şekilde yansıtmaktadır.
Nephelis: Antik kente ulaşım, Gazipaşa-Anamur 12. km.'sinden sonra Muzkent Köyünün içinden geçerek güneye sapan yaklaşık 5 km. stabilize bir yol ile sağlanmaktadır. Kent, akropol ve doğu-batı boyunca uzanan kalıntılardan oluşmaktadır. Kentin ayakta kalabilmiş yapıları Orta Çağ Kalesi, Tapınak Odeon Sulama sistemi ve nekropol alanlarıdır.
Selinus: Gazipaşa Plajının bulunduğu Hacımusa Çayının güneybatısındaki yamaçlarında yer alan antik Selinus kenti, dağlık Klikya bölgesinin en önemli kentlerinden biridir. Kentin akropolü tepeye kurulmuştur. Tepe üzerindeki Orta Çağ Kalesinin sur duvarları ve kuleleri oldukça iyi korunmuştur. Akropol, içerisindeki kilise ve sarnıç günümüze kadar gelebilmiş önemli yapılardandır.Kentin diğer yapıları hamamlar, agora, İslami Yapı (Köşk), su kemerleri ve nekropol'dur. Alanya Müzesindeki ostoteklerin çoğunluğu Selinus Nekropolünden getirilmiş olup, burada ostotek atölyesinin varlığını sürdürmektedir.
Kumluca: Alakır Çayı ile Gavur deresinin dağlardan sürükleyip getirdiği alüvyonlu bir ovada yeralan Kumluca Finike ve Elmalı İlçeleri ile çevrelenmiştir. Kumluca sahil boyunca plajlar, konaklama tesisleri ve koylara sahiptir. Kumluca'nın 27 km. kuzeyinde yeralan Altınkaya yaylası, Alabalık üretme çiftliği, Sedir Ormanları ve bol suları olan güzel bir yayladır. Korydalla ve Olympos Antik kentleri Kumluca ilçesi sınırlarında yer almaktadır.
Alanya: Alanya, geniş plajları, tarihi eserleri, modern otel ve motellerin sayısız balık lokantaları, kafe ve barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Gelenleri ilk karşılayan, Alanya Yarımadası'nın üzerinde bir taç gibi kurulmuş olan ve 13. yüzyıldan kalma şahane Selçuklu Kalesidir. Etkileyici kalenin yanı sıra eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki sekizgen Kızıl Kule görülmeye değerdir. 

Limanı çevreleyen kafeler ve barlar akşam saatlerinde liman yolu boyunca el sanatları, deri, giysi, mücevherat, el çantaları ve yöreye özgü ilginç renklere bezeli su kabaklarının satıldığı butikler yer alır. Eğer mağaraları keşfetmekten hoşlanıyorsanız Damlataş Mağarası'nı gezmeniz gerekir. Mağara yakınında Etnografya Müzesi yer almaktadır. Tekneyle üç deniz mağarasına ulaşabilirsiniz: fosforlu kayalarıyla Fosforlu Mağara, korsanların kadın esirleri tuttukları Kızlar Mağarası ve Aşıklar Mağarası.
Alanya'nın 15 km. doğusunda yer alan Dim Çağı Vadisi gölgelerin serinliğinde dinlenmek için ideal bir yerdir. Tüm sahillerinden denize girilebilen Alanya tam bir güneş, deniz, kum cennetidir.

Finike: Finike, Antalya iline bağlıdır. Portakalları ile ünlü Finike tarihle, doğa ve denizin birleştiği bir turizm beldesidir. Portakalları ile tanınan kent, Limyra kenti kalıntıları ve Arykanda antik kenti kalıntıları ile ilgi görmektedir. 


Kaş: Likya'nin önemli kentlerinden olan Kaş, ilçeyi çevreleyen Antik Döneme ait kentler ve tarihsel degerlerle doyumsuz kültür seyahatleri; Akdeniz'in derinlerde yarattığı heyecanlari doruklarda hissettiren sualtı dalışları; nehirlerde yapılan macera dolu 'kano turları', ekolojik uyumun keşfedildiği 'doğa yürüyüşleri'; derin ve karanlık mağaralara teknik donanımlı mağara dalışları; yüksek dağlardan turkuaz rengli suların manzarasına süzülen 'yamaç paraşütü'; Akdeniz'de değerli taşları andıran adalar ile çevreye yapılacak 'Mavi Yolculuk ve tekne turları; damak tadınıza uygun deniz ürünleri ve dağlarda yetişen kokulu otlarla tatlandırılan yöresel yemeklerden oluşan mönüsü; yüzlerce yılın mirası, el sanatlarının çeşit ve güzelliği; Kaş'ın bağlı olduğu Antalya ve ilçelerine ait turizm merkezleri ile tabiat, tarih ve kültür zenginliğini, alternatif turizm imkanları ve çevresinde yer alan turizm merkezlerinden oluşan renkli yelpazesi" ile düşsel bir mekandır.



Manavgat: Antalya İline bağlı olan Manavgat tarih ve doğanın içiçe girdiği her türlü turizm aktivitesinin yapılabildiği bir turizm merkezidir.


 


Serik: Antalya'nın ilçesi olan Serik, önemli Pamfilya kenti olan Aspendos'u barındırmaktadır. Günümüze kadar bozulmadan ulaşan, mükemmel akustiğe sahip Aspendos Tiyatosu, bugün önemli sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır.

 

Kale (Demre): Antalya, iline bağlı olan Kale Noel Baba' nın yaşadığı yer olarak önemli bir inanç turizmi beldesidir.

Eski Foça



Eski Foça
Tatilinizi geçireceğiniz yerde en çok neyi ararsınız? Sessizlik, huzur, dinlenme mi, yoksa bol eğlenceli, değişik şeyler yaşamak ve görmek, gündüzleri değişik plajlarda güneşin keyfini sürüp geceleri eğlencenin doruklarına çıkmak mı? Aslında benim cevabım hepsi olurdu. Ancak bunların hepsini yaşayabileceğiniz çok az yer vardır. Ben böyle bir yer biliyorum. EskiFoça.

Çocukluğum orada geçtiğinden midir bilmem hep çok çekici gelmiştir Foça bana. Türkiye'de çeşitli yerlerde de tatil yapıp, varsa yoksa Foça diyenlerdenim. Foça'nın efsanevi karataş'ına mı bastım nedir? Asla kopamıyorum. Orada aldığım zevki hiç bir yerde alamıyorum. Daha önce "Memleketim eski Foça" başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu sefer bu yaz orada gördüklerimi yaşadıklarımı yazıp, gidip görmeyenlere kılavuzluk etmek istiyorum.

Neden Foça? Çünkü Ege'de eski dokusunu koruyabilmiş, dejenere olmamış nadir kasabalardan biri. Denize hemen sahildeki evlerin önünden girilebilen bir yer. Şimdi belediye tahta iskeleler yapmış sahil boyunca, güneşlenmek için birebir olmuş. Çünkü yol geçiyor, kaldırımdan yürüyenlerle içiçe kalıyordunuz eskiden. Önünde küçücük adacıklarla süslenmiş müthiş bir koy. Daracık sokaklarda eski taş evlerin arasında yürümek insanı bambaşka bir diyarda hissettiriyor. Küçük deniz ve Büyük deniz adında iki koya sahip. Tam ortalarında 1678'de yapılmış bir kalesi var. Her tarafından tarih fışkırıyor. Çok fazla ortaya çıkarılamayan tarih eserleri var. Çünkü halkın yaşam yerlerinde bütün hepsi. Foça'nın altı tarih kaynıyor anlıyacağınız. Bahsetmeden geçemeyeceğim bir özelliği daha var ki kaçırılmaz. Güneşin batışı... Gidip sadece izleyin.

Foça'nın içinde bir pansiyonda ya da bir otel de kalıp hiç araba kullanmadan istediğinizi yapabilirsiniz. Başka yerlere gitme ihtiyacı bile duymazsınız. Gidilip görülecek çok güzel adaları ve koyları vardır aslında. Bu hizmeti de sizlere turlar sağlar. Günlüğü 20 liraya eşsiz güzellikteki koyları gezebilir, istediğiniz gibi güneşin ve denizin tadını çıkarabilirsiniz. Görülmeye değer o kadar güzel yerler var ki kaçırmayın derim. İncir Adası, İngiliz Burnu, Orak adası, foklarıyla ve efsanevi deniz kızlarıyla ünlü Siren Kayalıkları bunlardan bir kaçı. Eski Foça ve Yeni Foça arasında bir sürü koy vardır. Bu koylar Rumcada "koy" anlamına gelen Mersinaki koylarıdır. En güzel plajlar bu koylarda saklıdır. II. Mersinaki'de Orak Adası'nın hemen karşısında bir koy var ki huzur arayanlara birebir. Eski trolcülerden Hasan Dayı'nın işlettiği bir yer. Mangal yapmak isterseniz kendi elleriyle hazırlayıp getiriyor mangalınızı. Aynı zamanda kampçılar için de ideal bir yer. Çadırını, karavanını alan oraya gelmiş. Seneye biz de çadırla bir çılgınlık yapmayı düşünüyoruz.

Diğer tatil beldelerindeki kadar turist olmaz burada. Ama gelen turistlerin yaş ortalaması gençlerin daha çok tercih ettiğini gösteriyor. Daha çok İngiliz turist görebilirsiniz, bir de büyük büyük annelerinin babalarının yaşadıkları yerleri görmek isteyen Rumlarla karşılaşabilirsiniz. Turistin çok tercih etmeme nedeni aslında ilginç. Eski Foça'da Komando okulu var. Askeriye oraya konuşlanmış durumda. Askerler sabahın altısında yaylaları söylerek atış talimi yapıyorlar. Bu da yabancılar tarafından çok hoş algılanmıyor. Korkuyorlarmış söylediklerine göre. Ben ise sabah onların sesini duyduğumda daha bir rahat uyuyorum nedense? :)

Foça'da gidilecek bir kaç yerden bahsetmek istiyorum. Hani ben oralıyım diye doğal olarak tanıdıklar eskiden beri ailecek görüştüğümüz yerler var. Ancak bu sene keşfettiğim yerlerde oldu. Her sene gittiğimde yeni süprizlerle karşılaşıyorum. Ailem orada yaşıyor. Dolayısıyla evde geçirdik tatilimizi. Küçük denizde oturuyor ailem. Evden çıkıp sahilde yürümeye başlıyorsunuz hemen. Denizin o pırıl pırıl görüntüsü insana "atlasam mı?" hissi uyandırıyor. Kendinizi tutarak sahil boyunca ilerliyorsunuz. İlk önce karşınıza Foça restaurant çıkıyor. Balık rastaurantı tabi, söylemeye gerek yok. Hemen hemen her gece dolup taşıyor. Hafta sonları boş yer görmedim henüz. Onun hemen az ilerisinde ünlü Celep Restaurant var. Orada da pek boş yer bulmak mümkün değil. Masalar denizin kenarına kadar yerleştirilmiş durumda. Yemek isteyeceğiniz balıklar veya istakozlar denize konulmuş küçük bir havuz içinde seçilmeyi bekliyor canlı canlı.

Restaurantları geçer geçmez Belediye meydanında İğdeli Cafe ile karşılaşacaksınız. Orada dibek kahvesi içmeden geçmeyin derim. Gerçi vakit bulursanız Kozbeyli'ye gidip içmek lazım ama, İğdeli Cafe'de de aynı tadı alabilirsiniz. Özellikle damla sakızlı olanını tavsiye ederim. Bu arada onlar sizi uyarır ama ben de uyarayım, kahveniz gelir gelmez fincana sakın dokunmayın. Çünkü dibek kahvesi fincanda pişiriliyor. Orayı biraz geçince Cafe Palmiye çıkacak karşınıza. Eski kahveci Yılmaz Erdik'in oğulları Mustafa, Ali ve Faik'in işlettiği bir yer. Onların Ayvalık tostunu yemeden, ada çayını ve taze sıkılmış portakal sularını içmeden geçmeyin derim. Ayvalık'tan sonra yiyebileceğiniz en güzel Ayvalık tostu burada benden söylemesi. Hemen karşı tarafta küçük koyun karşısında Ehl-i Keyf adlı bir cafe göreceksiniz. Burada nargile keyfine doyamıyacaksınız. Eşimle orada oturup nargile içerken tavla oynamak ve Foça'yı izlemek ayrı bir keyifti benim için. Buralar hemen merkezde 5 bilemediniz 10 dakikalık mesafede bulabilecekleriniz.

Foça'da gece hayatı da bir o kadar keyifli. Hafta sonları reservasyon yaptırmadan yer bulmak neredeyse imkansız. Çeşit çeşit eğlence yerleri var. İsterseniz klasik müzik dinlemeye gidin, isterseniz canlı müzik eşliğinde içkinizi yudumlayın. Bazıları sessiz, muhabbet edilebilecek yerler. Eşim ve ben tercihimizi ilginç bir şekilde bir Rock Bar'dan yana kullandık. İyi ki de orayı keşfetmişiz. Dip Bar adında bu yerde Normal adında bir grup çalıyordu. Size tarif edemem. Kafanızı dinlemenizi sağlayan rock müzik dinlediğinizi sanmıyorum. Çalan çocuklar o kadar güzel çalıyordu ki, müdavimleri olduk. Her akşam "Rock Forever" deyip, çocukları uyutup kaçıyorduk. Foça'ya yolunuz düşerse onları dinlemeden dönmeyin derim. Hele bir bataristleri var, gencecik, yakışıklı mı yakışıklı. Hem batari çalıp hem de şarkı söyleyenine az rastlanır. Bu onlardan. Esas solist Erkin Koray'ın basçısıymış. Yani diyeceğim o ki, bu grup kaçmaz. Orada ne işleri var diye sorduk kendi kendimize. Onları izledikçe anladık ki, para değil bu adamlar zevk alıyor yaptıkları işten. Bir de eski meyhaneler olur ya, eşinizle dostunuzla oturup geçmişi yad edersiniz içkinizi yudumlarken. Hani yan masadakileri de tanır olursunuz bir süre sonra. İşte böyle bir yer de var Foça'da. Meydanın ara sokaklarından birinde "Foça Karası" adında şirin mi şirin bir yer. Sahibi içkinizi ve Foça'ya has mezeleri önünüze koyup önce bir ortadan yok oluyor, sonra masanıza gelip sizinle muhabbet ediyor. Kendinizi yabancı bir yerde değil de dostlarınız arasındaymışsınız gibi hissediyorsunuz.

İşte böyle... Daha yazılacak çok şey vardır eminim. Mesela Poyrazından bahsetmedim. Biz oradayken 1 hafta denize sokmadı bizi. Poyraz estiği zaman Foça'da deniz çivi gibi olur. Ayağınızı sokamazsınız. Gerçi onun da meraklıları var. Ama artık durulmuştur. Poyrazı bile zevklidir Foça'nın. Ağustos'un ilk haftası Foça Festivali başlıyor. Gitmeyi düşünenler bu fırsatı da kaçırmasın derim ben.

Herkese iyi tatiller şimdiden. Benden de selam söyleyin Foça'ya...