14 Mayıs 2012 Pazartesi

Elazıg

Elazığ Şehir Tanıtımı

Elazığ, tarih öncesi dönemden başlayarak, çeşitli uygarlıklara yerleşim yeri olan, Elazığ'ın tarihi, Harput tarihi olarak incelenmektedir Zira Elazığ, MÖ 3000'li yıllarda kurulduğu sanılan, Harput kentinin ovadaki devamıdır Sanayi bakımından çok iyi durumdadır Doğu anadolunun en gelişmiş ilidir Elazığ'dan sonra gelişmişlik açısından Malatya, Erzurum ve Van gelir

Merkez ilçeye bağlı 2 bucak bulunmaktadır

Bu yörede tarihçe bilinen en eski kavim Hurri'lerdir Daha sonra önemli uygarlıklardan, sırası ile Hititler, Urartular, Romalılar, Bizanslılar/Bizans İmparatorluğu, Sasaniler, Azeri Türkleri ve Araplar bölgede egemen olmuşlardır

Malazgirt Savaşı'nden sonra (1087 yılında) Türk egemenliğine giren Harput, önce Çubukoğulları, sonra Artukoğulları, Selçuklular, Dulkadiroğulları ve Akkoyunlular elinde kalmış, 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na katılmıştır Mezra denilen bugünkü yerleşim yerine 1834'de taşınan Elazığ'a 1862 yılında Abdulaziz'in Valilerinden İsmail Paşa tarafından Mamuret-ül Aziz ismi verilmiştir Zaman içinde bölgeye eyalet merkezliği yapan şehre 1937 yılında Atatürk tarafından tahıl ambarı bolluk ve bereket anlamına gelen El'azık adı verilmiş olup, zamanla Türkçe ses uyumuna uygunluğu ve söyleniş kolaylığı nedeniyle Elazığ olarak kullanılır olmuştur

Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır

Türkiyenin en köklü üniversitelerinden Fırat Üniversiteside gine bu şehirde bulunmaktadır

Ekonomi [değiştir]Ekonomisi sanâyi, tarım ve ticârete dayanır Keban Barajının yapılmasından sonra tarıma elverişli toprakların bir kısmı toprak altında kaldığından, tarım alanlarının azalması paralelinde sanâyi canlanmıştır Gayri sâfi gelirinin % 30’u sanâyi, % 10’u ticâret ve % 25’i tarım sektöründen elde edilir Toprak altı ve üstü çok zengindir

Tarım: Ovaları az fakat çok verimlidir Bol suları bulunan büyük akarsuların suladığı bu ovalarda, buğday, arpa, pirinç, şekerpancarı, tütün, fasulye, nohut, mercimek, fiğ, burçak, soğan, sarmısak, pamuk, üzüm, elma, armut, kayısı, ceviz, bâdem ve dut yetişir Yetiştirilen ürünler arasında lahana, kavun ve çilek önemli gelir kaynağı hâline gelmiştir

Hayvancılık: Elazığ hayvancılığa çok elverişlidir Geniş mer’a ve çayırları, Karacadağ gibi yaylaları buna müsâittir İl dâhilinde koyun, kıl keçisi, sığır, at ve katır beslenir Arıcılık gelişmiştir Akarsu ve gölleri bol ve su bakımından zengin olmasına rağmen balıkçılık henüz gelişmemiştir Keban baraj gölünde sazan ve aynalı sazan balığı yetiştirilmeye başlanmıştır

Ormancılık: İlin orman sahası her ne kadar % 25 görünmekte ise de çoğu fundalık olup, mevcut ormanlar da bakımsızdır (106000 hektar)

Mâdenleri: Elazığ mâdenciliğin zirâatle yarıştığı ve hattâ zirâati geçtiği bir yerdir Toprakları mâdenle doludur Bakır, krom, simli kurşun ve betonit başlıcalarıdır Ergani Bakır İşletmesi’nde; blister bakır, sülfirik asit ve prit tüvenan cevher istihsal edilir Diğer mâden işletmeleri Guleman Krom İşletmesi, Ferro Krom Te’sisleri ve Elazığ Betonit FabrikasıdırAlacakaya ve Arıcak ilçelerinde çıkarılan mermer dünyâca meşhurdur Kendine has özelliği bulunan Elazığ mermerini işlemek üzere son senelerde birçok mermer işleme fabrikası kurulmuştur

Sanâyi: Elazığ’ın mâden bakımından zengin ve Türkiye’nin en büyük hidroelektrik santralının bu ilde oluşu ile sanâyi gelişmiştir İrili ufaklı 1200 sanâyi iş kolu vardır Elazığ sanâyi alanında Doğu Anadolu bölgesinde önemli bir yere sâhiptir Özellikle Organize Sanâyi Bölgesinin kurulması ile fabrika sayısı hızla artmıştır 49 fabrikalık sanâyi bölgesinde 20 fabrika inşaatı tamamlanarak üretime geçmiştir Diğerlerinin inşaatı devam etmektedir Un, deri, şeker, çimento, pamukyağı, pamuk ipliği, kiremit, yün, süt, yem, azot, süper fosfat, kireç, plastik boru, tüpgaz îmâlâtı ve dolum, kâğıt, tekstil, meşrubat, matbaacılık, mermer, ayçiçek yağı, ayakkabı, mobilya, sabun, tıbbî malzeme fabrikaları başlıca büyük sanâyi kuruluşlardır

Ulaşım: Elazığ doğuyu batıya bağlayan yolların kavşak noktasındadır Karayolları Ankara-Kayseri-Malatya-Elazığ-Bingöl-Muş karayolu, Adana-Maraş-Malatya-Elazığ- Tunceli karayolu, Mardin-Diyarbakır-Arapkir-Keban-Elazığ karayolu ile İran-Erzurum- Tunceli-Elazığ milletlerarası yollar ile bağlıdır İyi asfalt vasfında olan bu yollardan Elazığ içinde kalan kısımlarının uzunluğu 425 kilometredir Ankara-Kayseri-Sivas-Malatya demiryolu Elazığ’da iki kola ayrılır Bir kol Diyarbakır-Batman’a diğeri Palu-Genç- Muş-Tatvan’a ulaşır İl sınırları içinde kalan demiryolu 272 km ve 15 duraklıdır 1981 yılında temeli atılıp, 1986 yılında hizmete giren Fırat köprüsü, Türkiye’nin en uzun köprüsüdür 2030 m olup, 30 adet betonarme ayak üzerine inşâ edilmiştir İmkanları her geçen sene artırılan hava alanı ile Ankara-İstanbul-Kayseri ve Malatya’ya seferler yapılmaktadır Ayrıca Keban Baraj Gölü üzerinde Ağın ilçesi ile Tunceli’nin ilçeleri arasında feribotla ulaşım sağlanmaktadır


Nufus ve Sosyal Yaşam [değiştir]Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 498225 olup, 272790’ı şehirlerde, 225435’i köylerde yaşamaktadır Yüzölçümü 9153 km2 ve nüfus yoğunluğu 54’dür Selçuklular ve Osmanlılar zamânında kültür, san’at ve iktisâdî bakımdan büyük bir merkez idi Osmanlı devri eyâlet merkezi olan Harput, 19 asır başından îtibâren gerilemeye başlamıştır Bunun başlıca sebebi kale şehirlerinin önemini kaybetmiş olması, dağ üzerinde olduğundan gelişmesinin zor oluşu, civar illere bağlayan yolların virajlı olmasıdır 1950’den sonra Elazığ yeniden gelişme seyrine girmiştir Yakın bir gelecekte bölgenin büyük gelişmiş bir şehri hâline gelecektir

Örf ve âdetleri: Oğuz boylarının ve Orta Anadolu halkının yaşayış ve doğuşu, Türk-İslâm kültürü hâkimdir Elazığ folklor ve mahallî oyunlar bakımından Türkiye’nin en zengin bölgesidir Zarif mahallî elbiseler, çok hareketli halk oyunları, bilhassa, “çayda çıra” oyunu ile isim yapmıştır Eskiden ayrı ayrı oynanan oyunlar bugün müştereken oynanmaya başlamıştır Başlıca oyunları Halay, Tamzara, Delilo, Üçayak ve Bıçak oyunudur Mahallî kıyâfetleri (Harput Şalvarı) denilen üst kısmına gömlek, üstüne yelek giyilir, bele renkli kuşak sarılır Kadınlar (geyme) “blüz”, ince yün çorap ve pullu papuç giyerler Altta şalvar üzerine giyilen üçetek, bele takılan gümüş kemer, başa geçirilen fes ve bunu örten oyalı yazma (Hotoz)dur El sanatları çok ileri gitmiştir Dokumacılık, (halı ve kilim), ahşap, taş, bakır ve gümüş işçiliği ve ipekçilik meşhurdur Elazığ’ın zengin bir halk edebiyâtı vardır Dîvan şâirleri çoktur Hacı Reşid Efendi, Ömer Nâimi Efendi, Hacı Hayri Bey, Harputî Âşık Câferî başlıcalarıdır

Elazığ mutfağı, lezzetli yemekleri ile Türk mutfağında önemli yer tutar Tarhana, erişte, kurut, kelleçoş, lobik, içli köfte, Harput köftesi, ışkın yemeği, taş ekmeği, patile, ekşili köfte, ışgene, döğme çorbası ile zengin bir mutfağa sâhiptir Ayrıca kış aylarının vazgeçilmez ikramı olan orçik (cevizli sucuk) Elazığ’la özdeşleşen bir isim hâline gelmiştir Orçikli şeker de Elazığ’a has bir şekerleme türüdür

Elazığ’ın çedene kahvesi meşhurdur Şifâ kaynağı lezzetli bir kahve olan çedene, bölgede yetişen menengiç ağacının meyvesinin kavrulup, ezilmesinden elde edilir Nefes darlığı, mîde ve akciğer rahatsızlıklarına iyi geldiği tesbit edilmiştir

1000 yataklı akıl ve ruh hastalıkları hastânesi, İstanbul Bakırköy akıl ve ruh hastânesinden sonra ikinci büyük hastânedir Cüzzam hastânesi ise alanında büyüklük bakımından Türkiye’nin en büyük hastânesidir Ayrıca 10 hastânesi vardır

Eğitim: Osmanlı devrinde önemli bir kültür merkezi olan Elazığ zamanla gerilemiştir Okur-yazar nisbeti % 70’e yakındır 149 anaokulu, 705 ilkokul, 41 ortaokul, 6 meslekî ve teknik ortaokul, 15 lise ve 10 meslek lisesi, Fırat Üniversitesi’ne bağlı Fen ve Edebiyât, Veterinerlik, Mühendislik, Tıp Fakülteleri ile Su Ürünleri Yüksek Okulu, Teknik Eğitim Fakültesi mevcuttur (1988)


Coğrafya [değiştir]Elazığ’ın % 15’i ovalık, % 57’si dağlık, % 27’si plato ve % 1’i yaylalardan ibârettir

Dağları: Elazığ ili toprakları, doğu, güney ve batı yönlerinden oval bir şekilde Doğu Torosların batı uzantılarıyla çevrilidir Kuzeybatıdan ise Munzur Dağlarının güney uzantıları il topraklarına girer Doğu Toroslar, Malatya ve Elazığ il sınırları içinde başlamaktadır Başlıca dağları; Hazar Baba Dağı (2290 m), Mastar Dağı (2171 m), Hasan Dağı (1864 m), Çilemek Dağı (1710 m), Karaoğlan Dağı (2329 m), Bahtiyar Dağı (1850 m), Bulutlu Dağı (2020 m), Hazar Dağı (Gülşen Tepe 2347 m), Akdağ (2620 m), Karaboğa Dağlarının Karaömer Tepesi (2477 m)dir

Ovaları: Ovalar küçük fakat verimlidir Başlıca ovaları: Elazığ (Harput) Ovası: 35 km2dir Denizden yüksekliği 1000 metredir Dağlarla çevrilidir Kesrik Suyu ve Sürsürü Çayı ile sulanır Uluova: İlin en büyük ovasıdır Yüzölçümü 325 km2dir Deniz seviyesinden yüksekliği 1000 metredir 11600 hektarlık bölümü Keban Baraj Gölünden 5000 hektarlık bölümü DSİ tarafından yer altı suları vâsıtasıyla sulanmaktadır Palu Ovası: Alüvyonlu topraklarla kaplı çok verimli bir ovadır Çöküntü alanıdır Bunlardan başka Behramaz Ovası, Mürüdü Ovası, Zihni Ovası, Murat Vâdisi, Fırat Vâdisi ve Karasu Vâdisi çok verimli ova ve düzlüklerdir

Akarsuları: Elazığ akarsu bakımından çok zengindir Büyük ve suları gür, nehir ve ırmaklar bu ilden geçer Başlıca akarsuları:

Fırat: Keban ilçesinin kuzeyinde birleşen Murat Irmağı ve Karasu, Fırat ismini alır Elazığ-Malatya sınırını teşkil eder Derin bir vâdiden geçtiği için sulamada kullanılmaz Güney Toros Dağlarını hızlı akıntı ve 300’den fazla çağlayanla aşar Murat Suyu: Doğu Fırat denilen Murat Suyu, Ağrı Dağı eteklerinden çıkar Muş Ovasından sonra, Peri Suyu ile ve Keban kuzeyinde Batı Fırat (Karasu) ile birleşir Murat Suyu, Peri Suyu ve Karasu, Keban Baraj Gölüne dökülür Bu barajın güney batısından Fırat ismi ile çıkar Peri Çayı (suyu) debisi 100 m3tür Murat Suyunun en büyük koludur Bingöl’ün Şeytan Dağlarından çıkar Tunceli’de Munzur Suyu ile birleşir sonra Keban Barajı Gölüne dökülür Haringet Çayı: Hazar Gölünden çıkar Dicle’nin başlangıcı sayılır Elazığ’dan sonra Diyarbakır’a girince Dicle ismini alır

Gölleri: Hazar Gölü: Tabiî bir göldür Çöküntüyle meydana gelmiştir Deniz seviyesinden yüksekliği 1223 m, yüzölçümü 70 km2 olup, 16x4,5 km’lik bir alanı kaplar Derinliği 250 m’dir Gölün suyu, Uluovaya akıtılarak sulamada ve hidroelektrik enerji elde etmede kullanılır Gölün etrâfı yemyeşil manzaralıdır Göl içinde lezzetli balıklar yetişir Keban Baraj Gölü: Türkiye’nin en büyük baraj (sun’î) gölüdür Karasu ile Murat Suyunun birleştiği yerin ilerisindeki boğazda yapılmıştır Barajın temelden yüksekliği 210 m’dir Vâdi tabanından ise 167 m yüksekliktedir 677 km2lik yüzölçümü ile Van ve Tuz gölünden sonra üçüncü büyük göldür Sekiz ünitesi ile senede 7,5 milyar kilowatt-saat elektrik enerjisi üretilmektedirDenizden yüksekliği 845 m, en derin yeri 160 m, vâdi boyunca uzunluğu 125 km, sağ kıyısı kaya dolgu ve sol kıyısı beton dolgudur İçinde balık yetiştirilmektedir Türkiye’nin elektrik enerji istihsâlinin dörtte biri Keban’dan elde edilir Cip Baraj Gölü: Cip Çayı üzerinde ve Cip köyü yakınında toprak dolgu bir barajdır Toplanan su kapasitesi 5 milyon m3tür800 hektarlık bir alanı sular Kalecik Baraj Gölü, Elazığ’ın 100 km doğusunda Karakoçan ilçesi sınırları içinde bulunmaktadır Kalecik Çayı üzerinde kurulu olup, toprak dolgu biçimindedir Sulama amaçlıdır


İklim ve Bitki Örtüsü [değiştir]Kara iklimi hüküm sürer Karasal iklimin yanı sıra yer yer akdeniz iklimi özelliği taşımaktadır Bu iklim değişikliği KebanBarajı kurulduktan sonra meydana gelmiştir Elazığ iklimi, Akdeniz ve karasal iklim arasında bir geçiş özelliği de gösterir Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve sert geçer Isı -15°C ile +42°C arasında seyreder Senelik yağış ortalaması 433 mm’dir En fazla yağış ilkbahara âittir

İl topraklarının % 25’i orman ve fundalık, % 25’i ekili ve dikili arâzi ve % 42’si çayır ve mer’adır Ekime müsâit olmayan arâzi % 8’dir Ormanları bakımsızdır Vâdiler ve akarsu etrâfı bitki örtüsü bakımından zengindir


Şehir Tarihi [değiştir]Elazığ, Eski Harput’un bir devâmıdır Harput şehri ise, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerindendir Harput’un bilinen en eski sâkinleri Hurrilerdir Hurrilerden sonra bölgeye Hititler hâkim olmuştur MÖ IX yüzyıldan îtibâren ise Urartular bölgeye hâkim oldular Hitit devletinin başkenti “Hattuşaş” (Boğazköy)taki yazılı kaynaklarda Harput mıntıkası, “Işuva” olarak geçer Bilâhare bu bölge Mittaniler, âsurlular, Persler arasında el değiştirmiş, Makedonya Kralı İskender’in istilâsına uğramış, İskender’in ölümünden sonra Selevkoslar, Partlar, Kommagene Krallığı arasında el değiştirmiş, MÖ 3 asırda Roma’nın hâkimiyeti altına girmiştir Roma’nın MS 395’te bölünmesi üzerine bu bölge Bizans (DoğuRoma)ın payına düşmüştür Hazret-i Ömer zamânında 624-650 seneleri arasında Harput ve civârı, İslâm ordusu tarafından fethedilmiştir Sonra Bizanslılar bölgeyi geri almışlarsa da, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türk akınları başlamıştır Türkmen beylerinden Çubuk Bey, 1085’te Bizans komutanı Philaretos Brakhamios’u yenerek Harput’u fethetmiştir Kısa bir müddet sonra civar kaleleri de fetheden Çubuk Bey ölünce yerine oğlu Mehmed Bey geçti

1115’te Artukoğlu Belek Bey, bölgeyi ele geçirerek, Harput merkez olmak üzere Artukoğulları’nın Harput kolunu kurdu Kısa zamanda Harput’tan Halep’e kadar uzanan bir devlet hâlini aldı 1234’te Anadolu Selçuklu Sultânı Alâeddîn Keykubat, Elazığ’ı kendi topraklarına katarak Artukoğullarının Harput koluna son verdi

Selçuklular devrinde Harput, bir Subaşı ile idâre ediliyordu Gıyâseddîn Keyhüsrev’in 1243 Kösedağ Savaşında Moğollara yenilmesi üzerine bölge İlhanlıların hâkimiyeti altına girdi Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılması üzerine Anadolu’da beylikler dönemi başladı 1399’da bağımsızlığını îlân eden Dulkadiroğlu Zeyneddîn Karaca, Harput’a hâkim olduDulkadiroğulları zamânında Harput önemli yerleşim merkezlerinden biriydi

1468’de Akkoyunlu Hükümdârı Uzun Hasan, Dulkadiroğullarından Melik Arslan’la mücâdele etmiş ve Melik Arslan’ın sulh istemesi üzerine 4000 altın göndererek Harput Kalesini teslim almıştır

Akkoyunlulardan sonra Harput’un idâresi Şah İsmâil Safevî’ye geçmiştir (1507) Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Seferinden döndükten sonra (1514) Doğu Anadolu’nun fethi için Bıyıklı Mehmed Paşayı görevlendirmiştir Bu bölgedeki beylerin Osmanlı idâresine alınması için Mehmed Paşaya meşhur târihçi İdris-i Bitlisî yardım etmiştir Yavuz Sultan Selim Han 1515 yılında Karaman beylerbeyi Hüsrev Paşa kumandasında büyük bir orduyu yola çıkardı ve ordu Diyarbakır tarafına gitmeden evvel Harput ve Ergani’yi zaptetmekle meşgul oldu Harput’un etrâfı Çerkez Hüseyin Bey tarafından alınmasına rağmen, kale henüz İranlıların elindeydi Yeniçerilerle berâber Kemah Hâkimi Karaçinzâde Ahmed Bey kaleyi kuşattılar ve üç günlük muhâsaradan sonra kale zaptedildi

Harput ve yöresi eski devirlerden Osmanlı devrine kadar, kültürel bakımdan târihte önemli bir bölge olmuştur


Tarihi Eser ve Turistik Yerler [değiştir]Elazığ, turizm potansiyeli yüksek olan bir ilimizdir Târihî eserleri, tabiî güzellikleri ve zengin folkloruyla turisti çeken özelliklere sâhiptir

Harput Kalesi: Coğrafi durum bakımından tarih boyunca önemli bir kale olarak kendinden bahsettirmiştir Yalçın kaya üzerine inşâ edilmiş olan kalenin iç kısmında birçok yapı kalıntıları mevcuttur İç kale ve dış sur olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir Dış surlar tamâmen yıkılmış, sadece Harput’a girişte bâzı kalıntıları zamanımıza gelmiştir “Süt Kalesi” diye adlandırılan iç kale, muhasarası çok güç olan bir kaledir Roma, Bizans ve Arapların Harput Kalesini ele geçirdikleri târihî belgelerde mevcuttur Yalnız bu devrelere ait izler kalede görülmemektedir Kale duvarlarının örme tekniğinden, Osmanlılar devrinde de onarım görmüş olduğu anlaşılır Kaleye ait onarım kitabelerinden bâzıları Harput Müzesinde bulunmaktadır Doğu Torosların yalçın kayalıkları üzerine kurulmuştur Araplar Hısn-ı Ziyâd (Ziyâd Kalesi), Bizanslılar (Ziata), Türkler ise Harput Kalesi demişlerdir

Palu Kalesi: Asuriler'den kalma çivi yazısıyla yazılmış dev bir kitabesi vardır Tamamen yıkılmıştır

Ahmed Bey Camii: Harput’a dağ kapısından girişte ilk görülen camidir Yıkık olan caminin mihrabı ve minaresinin kaide kısmı mevcuttur Kesme taşlardan yapılmış olan mihrap sadedir Minare kuzeyde camiye bitişik, fakat camiden tamamen ayrı olarak inşa edilmiştir Osmanlı devrinin ilk sancak beylerinden Ahmed Bey tarafından yaptırılmıştır İlk Osmanlı devri eseri olması bakımından önemlidir

Ağa Camii: Harput’a girişte solda yer almaktadır Dikdörtgen planlı cami tamâmen yıkılmasına rağmen ince işçilik gösteren taş minâresi ayakta durmaktadır Osmanlı devri yapısı olan bu câmi, müzedeki kitâbesine göre, 1559 yılında Pervâne Ağa tarafından yaptırılmıştır

Alacalı Mescit: Eski Harput’un Kayabaşı mevkiinde bulunmaktadır Dikdörtgen plânlı yapının üzeri düz dam ile örtülüdür Mihrap, kesme taştan sâde olarak yapılmış ve mihrap içi atalaktitlerle süslenmiştir Kalın gövdeli minâre, iki renkli taşla örülmüştür İlk inşâsı Artuklulara âit olan bu mescit, 19 yüzyılda onarım görmüştür Ahşap tavanı bu onarım sırasında yapılmıştır Minâresi, şerefeye kadar bir sıra beyaz bir sıra karataşlardan yapılmış, şerefeden yukarısı karalı-beyazlı taşlarla dama şeklinde örülmüştür
 
Kurşunlu Câmii: Eskiden etrafında bulunan medreseler tamâmen yıkılmıştır Bugün park olarak kullanılan bahçesindeki asırlık çınar, eski eser niteliğini taşımaktadır Câminin harim kısmı kare plânlı olup, kubbe ile örtülüdür Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmaktadır Kubbe kasnağında 4 pencere vardır Mihrap kesme taştan örülmüş, sâde bir iniş hâlindedirHarim kapısı yonca yaprağı şeklinde bir kemere sâhiptir Bu tip kemer bölgede sevilen bir özelliktir Son cemâat mahalli revaklı olup, orta kısmı beşik tonozlu, kenarlar ise kubbelidir Kubbeler kurşunla kaplıdır Minâre son cemâat mahalline bitişik olarak yapılmış olmasına rağmen tamâmen müstakildir Kare kâide kısmından sekizgen ve sağır nişli gövde altına, oradan da oldukça uzun yuvarlak gövdeye geçilir Kapı üzerinde iki kitabesi mevcuttur Bir tânesi oldukça harapdır İkinci kitâbe ise kapı kemeri üzerinde bulunmakta ve üzerinde 1153 H târihi okunmaktadır Câmi içinde abanoz ağacından yapılmış, san’at değeri büyük olan bir minber vardır Bu minber aslında Ulu Câmiye âittir Ulu Câmi onarılırken buraya getirilmiştir

Sara Hâtun Câmii: Kare plânlı câminin orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile kenarları ise tonozla örtülüdür Kubbe, tonozları örten çatı ortasından çok az yükselmektedir Mihrap sâde bir niş hâlindedir Minberi ise Harput taş işçiliğini göstermesi bakımından önemlidir Son cemaat mahalli ile harim kısmı arasında bulunan minarenin merdiven kısımları koyu renk taştan, diğer kısımları ise beyaz renk taştan örülmüştür Minârenin 1898 yılında yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır Câminin ilk kısımlarında san’at değeri olan yazılar vardır Sara Hâtun Câmiinin Akkoyunlu Hükümdârı Bahadır Han (Uzun Hasan) ın annesi Sara Hâtun tarafından yaptırılmış olduğu söylenir Fakat daha sonraki devirlerde yapılmış olan birçok onarım, onun ilk inşâ tipini tamâmen bozmuştur Kıble duvarının sol tarafındaki kitâbede 1585 (H 993) yılında Hacı Mustafa tarafından onarıldığından bahsedilir 1843 yılında da Harput müftüsü Hacı Ahmed tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir

Ulu Câmi: Harput’un en önemli ve en eski yapısıdır Dikdörtgen plânlı, duvarları moloz taştan; kubbe, kemerler ve minâre tuğladan yapılmıştır İki kapısı mevcuttur Sara Hâtun Câmiinin doğusunda, kaleye hakim bir yerdedir Câmi, harim kısmı, son cemâat mahalli ve avlu olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir Minâre bugünkü giriş kapısının hemen arkasında kare kaide üzerinde yükselir Kalın eğri gövdesi değişik tuğla tezyinatlıdır Artukoğulları yapısı olan bu câmi Anadolu’nun en eski câmileri arasındadır Avludaki kitâbesine göre 1556-1557 senesinde Artukoğlu Fahreddîn Karaarslan tarafından inşâ ettirilmiştir Tuğla işçiliğinin çok güzel bir örneğini veren minâresi eğri oluşu bakımından dikkat çekicidir

Yusuf Ziyâ Paşa Câmii: Keban’ın önemli bir târihi eseridir Yusuf Ziyâ Paşa yaptırmıştır Osmanlıların son dönem mimârisi ve süslemelerinin çok güzel bir örneğidir Hicrî 1210’da yapılmıştır Bir san’at eseri olan kubbesi 4 sütun üzerine oturtulmuştur Mihrap ve mimberde oyma taş süslemeler kullanılmıştır İki kapısı oyularak süslenmiş tahtalardan yapılmıştır Keban’ın en büyük câmisidir Minâresi kesme taştandır

Murad Baba Türbesi: Ağa Câmii yanında bulunan bu türbe altıgen plânlı ve üzeri basık bir kubbe ile örtülüdür Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır Osmanlı devri yapısı olan bu türbe oldukça harap durumdadır

İmam Efendi Türbesi: Osman Bedreddîn Erzurumî adı ile de bilinen büyük velînin türbesi Harput Mezarlığındadır Çok ziyâret edilen yerlerin başında gelir

Arap Baba Türbesi ve Mescidi: Kurşunlu Câmiinin doğusunda, Elazığ ovasına bakan yamaç üzerinde bulunmaktadır Selçuklu devri mimârisine göre iki katlı olarak inşâ edilmiş yapının sağ tarafında mescit kısmı bulunmaktadır Burada bulunan ve Arap Baba diye anılan şahsa âit cesed bozulmadan zamânımıza kadar gelmiştir Yalnız cesedin yapıya âit olmadığı sonradan konulduğu rivâyet edilmektedir Söz konusu şahsın şehid olduğu bilinmektedir Kitâbesine göre bu yapı Selçuklu sultânı Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev zamânında 1280 (H 670) târihinde inşâ edilmiştir

Mansûr Baba Türbesi: Sara Hâtun Câmiinin kuzey batısındadır Sekizgen plânlı iç kısım orijinal şeklini muhâfaza etmektedir Fakat üst örtü sistemi sonradan yapılmıştır İki katlı bir yapı olduğu izlerden belli olmaktadır İçinde sanduka bulunmaktadır Yapının Artukoğulları devrine âit olma ihtimâli kuvvetlidir

Fâtih Ahmed Baba Türbesi ve Mescidi: Harput’tan 2 kilometre uzaklıktadır Mesîre yeri ve ziyâretgâh olarak kullanılmaktadır Kaya üzerinde inşa edilmiş türbenin yanında san’at değeri olan bir mescidi ve yanında çeşmesi vardır Türbe altıgen plânlı olup, üst kısmı sonradan yapılmış yalnız cenâzelik kısmı mevcuttur İçinde büyük bir sanduka bulunmaktadır

Seyyid MuhammedKattâl Türbesi: Elazığ-Diyarbakır yolu üzerinde, Kartaldere köyündedirHakkında fazla bir bilgi yoktur Peygamber efendimizin dördüncü göbekten torunu ve büyük bir zât olduğu, türbedeki kitâbeden anlaşılmaktadır Türbenin bitişiğinde ayrıca mescid vardır

Hoca Hasan Hamamı: Ağa Câmiinden anayolu tâkip ederek gidildiğinde sağda yer almaktadır Kurşunlu Câmiinin güneyinde bulunur Zamânımıza kadar iyi gelmiş klasik Osmanlı tipi hamamlarından biridir Soyunma, ılıklık ve yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir İki giriş kapısı bulunur Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür Tamâmen yıkılmış olan ılıklıktan yıkanma yerine geçilir Yıkanma yeri dört eyvanlı ortası büyük kubbeli ve köşelerde birer kubbeli halvetlerden meydana gelmiştir

Cemşit (Cimşit) Hamamı: Sara Hâtun Câmii bitişiğinde bulunan bu hamam klasik Osmanlı hamamları tipindedir Zamânımıza kadar bozulmadan gelmiştir Su ihtiyâcını ünlü Dabakhâne şifâlı suyu ile karşılayan Cemşit Hamamının bâzı dert ve sıkıntılara karşı çok etkili olduğuna halk arasında inanılmaktadır Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdürİçte ortada havuz, kenarlarında setler bulunmaktadır İki kapı ile ılıklık kapısı geçilir ve yıkanma kısmı Sara Hâtun Câmiine dayanır Bu yapı, Yavuz Sultan Selîm’in Palu sipâhi beylerinden Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır (on dördüncü asrın ilk yarısı) Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hamamı restore ederek halkın hizmetine açmıştır

İbrâhim Şah Kervansarayı: Elazığ-Çemişkezek yolunda Fırat köprüsünden öncedir On üçüncü asırda Artuklular’dan Nizâmeddîn İbrâhim inşâ ettirmiştir

Dördüncü Murâd Hanı: Elazığ’ın Denizli köyündedir Kışlık ve yazlık bölümlerden meydana gelen hanın giriş kapısının solunda bir mescid vardır Bugün yıkık durumdadır

Meryem Ana Kilisesi: Harput’ta bulunan en eski Süryâni kilisesidir Kilise iyi bir durumda zamânımıza kadar gelmiştir Dikdörtgen plânlı olup, bir duvarını bunun oturduğu kaya teşkil etmektedir Diğer duvarları moloz taşlarla örülmüştür Dışarı taşkın apsis önü yarı kubbe ile, diğer kısımları molozlarla örtülüdür Apsis kenarındaki hücrelerden kaleye giden gizli yolların mevcut olduğu söylenmektedir Bugün bu kısımlar toprakla dolmuştur İlk inşâsına âit kitâbe mevcut değildir Mardin Süryâni metropolitindeki kayıtlardan alınan bilgilere göre 1179 ile 1845 senelerinde onarılmıştır

Harput Müzesi: 1960’da Alacamescit Medresesi’nde açılmıştır Çeşitli çağlara âit târihî eserler sergilenmektedir

Elazığ Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi: 1965 senesinde kurulmuştur Bugün Fırat Üniversitesi Rektörlüğü Kampüsü içerisindedir

Mesîre Yerleri

Hazar Gölü: Elazığ’ın 30 km güneyinde, 70 km2’lik bir alanı kaplayan bu göl Mastar ve Hazar Baba dağları arasındadır Çevresi yemyeşil, manzarası güzel, kıyıları kumsaldır Gölün bir tarafından Elazığ-Kurtalan, öbür tarafından Elazığ-Diyarbakır devlet karayolu geçtiği için ulaşım kolaydır Göl her çeşit su sporuna elverişlidir Bol balık avlanır Ortasında bulunan iki küçük adadan birinde (Manastır adasında) bir nasrâni tapınağı vardır Hazar gölü yaz aylarında çevrenin deniz ihtiyâcını karşılar

Zafran: Merkez ilçede yeralan bir mesîre yeridir Güzel bir içme suyu, yüzme havuzu, piknik yapanlar için masa-bank ve ocak vardır Günde normal 1500 kişi faydalanabilecek durumdadır

Buzluk Mağarası: Harput’a 12 km uzaklıktadır Türkiye’de bir benzeri bulunmayan mağarada yaz mevsiminin sıcak günlerinde buz oluşmakta ve buzlar kışın erimektedir Mağara tavanından sarkan ve tabandan yukarıya doğru yükselen sarkıt ve dikitlerin seyrine doyum olmaz 1991 senesinde tabiî güzelliği bozulmadan merdiven ve ışıklandırma sistemi yapılmıştır

İçmeler ve Kaplıcalar: Elazığ içmeler ve kaplıcalar bakımından zengindir Fakat yeterince faydalanılmamaktadır
 
Mürüdü (Sarılık) Çeşmesi: İl merkezinin 7 km kuzeyinde yer almaktadır Bir çeşmeden akan Mürüdü suyu hidrokarbonatlı ve kireçli bir su olup, sarılık hastalığına iyi gelmektedir Bu yüzden sarılık çeşmesi de denilmektedir

Hırhırık Mâdensuyu: Elazığ’a 5 km uzaklıkta Gümüşkavak köyündedir Ağrı ve kaşıntılara iyi gelir

Harput Dabakhane Şifâhânesi: Harput Kalesinin kuzeyinde dere içerisinde yer alır İlk olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen binâ 1988’de yeniden inşâ edildi Suyun sıcaklığı -5°C’dir Mîde, barsak, karaciğer, romatizma hastalıklarına ve rûhî deprasyonlara iyi gelir

Yurtbaşı Mâdensuyu: Acı su olarak da bilinir Elazığ’a 16 km uzaklıkta Yurtbaşı kasabası yakınlarındadır Suyun sıcaklığı 19°C’dir Böbrek taşlarının düşürülmesinde, mîde ve barsak, karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir

Kolon Kaplıcası: Karakoçan ilçesine 27 km uzaklıktadır Banyo kürlerinin sâkinleştirici ve damar genişletici etkisi vardır İçme kürlerinin ise mîde, barsak sistemi ile karaciğer ve safrakesesi üzerinde olumlu te’siri vardır

Buhan Hame Kaplıcası: Bozcanak köyündedir Romatizma ve siyatiğe iyi gelmektedir

Genefik (Yelpınarı) Mâden Suyu: Elazığ’a 30 km uzaklıkta Genefik köyü ile Zerteriç köyü arası Bezerker Çayı mevkiindedir Banyo kürleri ağrılara ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir
 

Kaynak: http://www.forumacil.com/dogu-anadolu-bolgesi/20492-elazig-sehir-tanitimi.html#ixzz1utAijtqK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder